Bir çocuğu okşamak istediğimizde
yanımıza gelmiyorsa yanımıza getirmenin iki şekli vardır. Birincisi, çocuğa
“elimde şeker var gelirsen veririm” dersiniz. Bunun bedeli vardır. Şekerin
maliyeti kadar.
İkincisi, “ Arkanda öcü var kaç,
bana gel seni koruyayım” dersiniz. Bunun bedeli yoktur. Bedavaya çocuğun
yüreğine öcü korkusu salarak okşarsınız.
Çocuk bundan zevk alır mı?
Hayır, çünkü yüreğinde öcü
korkusu varken, çocuk okşandığının farkına bile varmaz. Ne isterseniz
yapabilirsiniz!
Ülkemdeki siyasiler de,
insanlarımızı istedikleri yöne çekebilmek için buna benzer yöntemler
uyguladılar senelerce. Gariptir ki bedelli olanı değil de korkutarak
istedikleri yöne çekmek istediler.
Kapitalist yöneticilerimiz,
senelerce “komünizm geliyor, ananızı,
bacınızı, önüne gelen becerecek. Komünizmi engellememiz lazım” diye, diye kapitalizmin
en çarpığını en aşağılığını, ülkemize yerleştirdiler. Yüreklerimizde anamızı
bacımızı ahlaksız ortamlarda görme korkusu bizi onların safında, bedava
savaşçı, yandaşı yaptı.
Peki, aynı yöneticiler bizlere,
yüreğimize korku salmadan, kendi yanlarına çekmenin bir yöntemini bulabilirler
miydi?
Elbette
bulabilirlerdi. Ve onlar bu yöntemi bildikleri halde uygulamadılar.
Neydi bu yöntem?
Bizleri, komünist yönetimlerden,
daha iyi yaşam şartları vererek, insanca yaşama koşulları sunarak, komünizmin
gelmesini engelleye bilirlerdi.
Onlar ne yaptılar?
Komünizmin gelmesini bizleri
korkutarak engellediler. Hem
yoksulluğumuzu ortadan kaldırmadılar. Hem de kapitalist ortamda, kadınlarımızın
namuslarını, iffetlerini açlık ve yoksulluktan dolayı kirlenmesini
engelleyemediler.
Peki, komünizmden kaçmamızın
sebebi neydi?
“Kapınızın önünde yabancı
birisinin şapkası varsa, karınız eve birisini almıştır. Evinize girmemeniz
gerekirmiş” diye bizi korkutmaları idi.
Halbuki, durum öyle değilmiş. Bizi
o öcüden kaçan çocuklar gibi aldatmışlar.
Peki, ülkemizde şimdi ahlaki
yönden durum nedir?
Parayı basan herkesi satın
alabiliyor. Kadın, kız, erke, demeden. Hem de makam mevki kariyer dinlemeden.
Bu ülkede, ama korkutularak, ama bedeli ödenerek satın alınamayacak insan
sayısı çok azaldı.
Satılmayanlar ya enayi, ya geri
zekâlı, ya hain, ya da ahlak yoksunu olarak medya önünde tuzaklar kurularak
sergileniyor.
İşte bu ortamda, güçlü kesimler
tarafında damgalanma korkusu ile, dik durmayacak, korkutulmalara, aldanacak
isek. Aldandık, yanlış yaptık,
aldanmamak elde değil ki, dememiz, bizim suçunuzu hafifletmeyecek.
Çocuklarımıza, gelecek nesillere karşı ve Allah katında hep suçlu olacağız.
Evet deseniz de, hayır deseniz
de;
Vatan elden gitmeyecek.
Ezan dinmeyecek.
Tek
bayrak inmeyecek.
Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan gitmeyecek. “O gitsin mi” diye referandum
yapmıyoruz çünkü. O nedenle, o da gitmeyecek.
Referandumda EVET çıkınca da, Ülke
şaha kalkmayacak. Çünkü üretime dair çalışmalar yetersiz. Üretimin olmadığı ve
değerinin bilinmediği ülkeler, şaha referandumlardan sonra değil; üretimin
artmasından sonra kalkarlar.
Ülkeler adaletli
yönetildiklerinde, şaha kalkarlar.
İnsan haklarının, kadın
haklarının, hayvan haklarının korunduğu ortamlarda şaha kalkarlar. Bilimsel
çalışmaların olduğu yerlerde şaha kalkarlar.
Biliniz ki şimdi, iki şekilde aldatılıyoruz. Birincisi öcü geliyor
misali vatan parçalanacak, ezan dinecek, bayrak inecek, diye korkutularak.
İkincisi, şeker vereceğiz misali, şaha kalkacağız diye ümitlen dirilerek. İkisi de gariptir ki maliyetsiz, bedelsiz aldatmalar.
Keşke beni aldatırken yaşam şartlarımı daha iyi düzeye çıkardıkları için
aldat salardı.
Biliniz ki yanlış kararımız,
çocuklarımıza, vatanımıza, milletimize çok pahalıya mal olacak.
Benim listeye aldırdığım,
Milletvekilleri, benim sözümün dışına çıkamazlar. Benim istediğim yasaları
çıkarırlar, bana karşı gelemezler. Gelirlerse meclisi fesih edebilirim.
Üyelerinin, yüzde seksenini benim
belirlediğim yargı organları beni yargılayamazlar. Yargılasalar bile bu mahkeme
göstermelik olur. İstediğimi yaparım ama ceza almam.
Yaptığım her şey, sadece benim
isteklerim doğrultusunda olursa, sıradan bir vatandaş olma halim de bile, aile
facialarına sebep olurken; Devlet başkanı olarak, hem kendime, hem vatanıma,
hem de milletime zarar verebilirim.
Ben bir beşerim, şaşabilirim.
Beni kontrol edecek mekanizmaları da korumalısınız.
Allaha muhakkak hesap vereceğiz
ama Yönettiğimiz, yöneteceğimiz, Millete de her zaman hesap verebilmeliyiz. Bu
konuda dürüst insanların korkusu olmaz.
Her dem, her an kontrole ve
incelemelere açık olmalıyız. Bu bizi küçültmez aksine yüceleştirir. Saygılarımla.
Mehmet Kızılaslan. 2017-03-02
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder