Her
yazarın yaptığı gibi, Afrin zaferimizi ve ne kadar yol kat ettiğimizi,
anlatmayacağım. Benimde yüreğimde de, terör belasından ilelebet kurtulmak,
komşu sınırlarımızın içinde yuvalanmış terör odaklarının yok edilmesinin
mutluluğu var, her Türk vatandaşının yüreğindeki sevinç gibi.
Ama bu
gün sizlere bir belgeselden öğrendiklerimi aktarmaya çalışacağım. Bu belgeseli ,
merak edenleriniz için de, yazımın sonunda adını yazacağım.
Şirketlerin karlılığı ile işçilerin refahı
arasında herhangi bir çatışma yok. İtalyan
bir patron Daha zengin olsam ne olacak? Diyor. Sekiz hafta işçilerin ücretli
tatili var. 5 Ay ücretli doğum izni kullanabiliyor çocuk sahibi olan Anne ve
babalar. Belediyeler okullardaki
beslenmeye müdahil ve katkı sağlıyorlar. Öğrenciler, okullarında görevliler
tarafından lüks bir restoran ta ki gibi porselen tabaklarda yemeklerini
yiyorlar. İşçilerin öğle yemeği saati tam iki saat ve her işçi, memur öğle
yemeğini evlerinde yiyorlar.
Fransa’nın en fakir bölgelerindeki
okullarda bile, musakka, güveç, peynir
ve tatlı veriliyor öğrencilere. Okullar ve okul yemekleri ücretsiz.
Çalışanların bordolarında vergilerinin nereye harcandığı kalem, kalem yazıyor. Cinsel eğitim okullarda
veriliyor. Korunma yöntemleri öğrencilerle tartışılabiliyor.
Finlandiya da, öğrencilere ev
ödevi verilmiyor. Okullar, sadece haftada 20 saat. Beyinin dinlenmeye
ihtiyacı olduğu, çocukların oynamaya haklarının olduğu söyleniyor. Çoktan
seçmeli bir sınav yöntemi ve merkezi sınav yok.
Beden eğitimi, müzik ve sanat
derslerinin, gençlerin beyinlerini daha çok çalışmasına yardımcı olduğu
kanıtlanmış. Okul seçmek ve okullara para ödemek diye bir şey yok.
Zengin
çocukları ile fakir çocukları aynı okullarda okuyorlar ve zengin çocuğu yarın
işin başına geçtiğinde arkadaşlarını kazıklama düşüncesini uygulayamıyor.
Okul bahçelerinde çocukların istediği
oyuncaklar bulunuyor. 7-8 yaşındaki çocuklar bile okullarına yalnız
gidebiliyorlar.
Büyüdüklerinde, her genç kendi istediği mesleğin sahibi olabiliyorlar.
Öğrenciler öğretilenlere, eleştirel bakmayı öğreniyorlar. Sosyalleşmeleri, oyun
oynamaları, insan gibi büyüyerek mutlu ve saygılı toplum ferdi olmayı
başarıyorlar.
Slovenya da,
Üniversiteler dışarıdan gelenlere de, kendi öğrencilerine de ücretsiz. Bir üniversite mezunu, borcun ne demek
olduğunu bilmiyor. Okulların tamamı kamu yararına eğitim veriyor. Oradaki
yüze yakın üniversite, İngilizce eğitim veriyor ve sorulan her öğrenci en az üç
lisan biliyor.
Bir hükümet,
üniversiteli öğrencilerden ücret almayı dillendirdiğinde, 40-50 üyesi bulunan
bir öğrenci kulübü, hükümeti düşürünceye kadar eylem yapabiliyor ve hükümeti, düşürebiliyor.
Kanada,
Almanya, Fransa, Finlandiya, Norveç ve Slovakya da üniversiteler ücretsiz.
Düşünsenize, öğrenci kredisi almadan, devlete borçlanmadan, hayata
atılan, 36 saat çalışıp 40 saat ücret alan, bir gencin, pencereleri olan ve
daha çok ışık alan bir ortamda çalışıp saat 14 de işinden çıkıp, 14.30 da
evinde ya da, sosyal hayat ta olduğunu.
Buna
rağmen stres yüzünden doktoruna gittiğinde, reçetesine 3 hafta kaplıca tatili yazıla
biliyorlar. Çocuklarına dahi masaj yaptırabiliyorlar.
Gelişmiş ülkelerde, şirketlerin,
% elli hissesi, çalışan işçilerin. Yönetim kurullarında, işçiler, yüzde elli, söz
sahibi durumundalar.
Saygı
değer okuyucularım, bu belgeselin adı, ( şimdi işgal sırası neresi) diye yotube
den ulaşabilirsiniz.
İnşallah, terör belasından
kurtulduktan sonra ilk beş yılda, bu eğitim ve refah seviyesine ulaşacağımıza
inanıyorum, dostlarım. Medeniyet dediğimiz bu olsa gerek.
Mehmet
Kızılaslan 2018-03-20
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder