Ülkemde çarpık
bir kentleşme ve yapılaşma örnekleri yaşanırken insanımızın beyin yapısıyla ve
sağlığı ile de oynanıyor.
Eskiden, Anne ve
babaları ile, aynı bahçe içinde ikişer odalı, ahşap çakma direkler üzerinde
kerpiç evlerde oturur iken çekirdek aileler.
Büyük aile yapısı içinde, çocukların eğitiminde Nine Dede terbiyesi de
bulunmaktaydı. Anne ve baba, bağa bahçeye çalışmaya gittiklerinde, çocuklarını
dede ve nine bakıyor, işlerinden dönen anne ve babanın da yemekleri nine
tarafından hazırlanmış oluyordu. Çocuklar
sokakta oynasalar bile terleri Ninesi tarafından silinip yeni çamaşırlar
giydiriliyordu.
O kerpiç yada,
bir versiyon ötesi yığma bir katlı tuğla yapılarda, insanlarımız tehlikesiz
depremleri atlatırlarken, sağlıkları korunuyor, kolay kolay hastalanmalar
olmuyordu.
Ne oldu da bu
yapılardan kaçarak şehirlerdeki betonarme mezarlara doğru koşmaya başladık?
Sanayileşme diye büyük şehirlere akın eden gençlerimiz aile
işlerinden kaçtıklarında çok daha büyük tuzakların içine düştüklerinin farkında
bile değillerdi.
TV kanallarının
çekirdek aile reklamları, Nine ve dedelerin baskılarını ayyuka çıkarırken, Köy
hayatının verdiği monotonluktan kaçan çekirdek aileler, büyük şehirlerin dikey
Betonarme apartmanlarına yerleştiklerinde sınıf atladıklarını zannettiler.
Oysaki beton
mezarların içine yerleştiklerinin hiç farkında değillerdi.
Yerel yöneticilerin kolaycı mantığı, dikey yapılaşmanın
şehircilikte belediye hizmetlerinin daha kolay oluşundan olsa gerek, yatay
yapılaşmayı önermek şöyle dursun, yol kanalizasyon ve alt yapı hizmetlerinin
maliyetini düşürmek için; vatandaşın aç gözlülüğü ile aynı arsa ya iki aile
yerine yirmi ailenin yerleşeceği apartmanların dikilmesine sebep oldular.
Devletin
yetersizliği, insanımızın büyük aile yapısından kurtulmak isteyişi, arsa
sahiplerinin aç gözlülüğü, Beton mafyasının sinsi çalışmalarını görmemizi
engelledi, köylerde bile gökdelenler dikilmeye başlandı.
Sonuç, kendi
mezarımızı kendimiz hazırladık, kendi sonumuzu kendimi z çağırdık.
Hak ettik mi?
Hayır hak etmedik.
Eğitimin
çarpıklığı, gelişmiş ülkelerin zenginleri bahçeler içinde villalarda yaşarken,
bizim gibi çarpık gelişen ve eğitimsiz ülkelerin zenginlerinin apartman
dairelerine yerleştiğinde çağ atladığımızı zannettik.
Son zamanlarda uyanan zengin eğitimliler,
kendilerini geniş araziler içindeki villalara atsalar da, halen milyonlarca
insanımız beton tabutlarda yaşamlarını sürdürüyorlar.
Ne zaman kadar?
İlk, 7 şiddetinde ki depreme kadar.
Betonarme
yapılarda hiç konuşulmayan, radon gazının verdiği kanser hastalığı insanlarımızın
çoğu tarafından bilinmemektedir. Bazı cesur bilim adamları ülkemizdeki akciğer
kanserlerinin % 80 sebebi, Radon gazından olmasına rağmen, % 20si sigaradan
dolayıdır demelerine rağmen radon gazı nedir diyen hiçbir yetkili ve kimse yok.
Radon gazı betonarmenin
açığa çıkardığı bir gazdır ve zemin ve birinci kat betonarme evlerde çok bulunmaktadır. Akciğer kanserinin de % 80 sebebidir.
Beton
yapıların ısınma sorunları desen başlı başına bir meseledir. Bir metreküp
betonun ağırlığı 2500 Kg dır. Bir normal, Yüz metre kare evin, beton kütlesi 30
tonu aşmaktadır. 30 ton kütle ısınacak sonra siz ısınacaksınız. Otuz ton kütle
serinleyecek, sonra siz serinleyeceksiniz. Bu sistemin sağlıklı olup olmadığını
siz düşünün artık.
Gelelim ne yapacağımıza, Acilen depremde,
çadır kurulacak arazilerin açılması oraların suyu, elektik jeneratörleri ve
benzeri gıda maddelerinin stokunun yapılması gerekmektedir.
Sonraki süre
içinde de, Nüfus planlaması yapmıyorsa yetkililerimiz, yatay, ahşap ya da çelik
binalara ruhsat kolaylığı, harç muafiyeti getirmek. İnsanımızı hasta etmeyecek
ve öldürmeyecek yapılarda yaşatmak olacaktır.
Yedi şiddetinde
depremler görmemek, görmemiz kaçınılmazsa sağlıklı kalmak dileğimle
Saygılarımla. Mehmet
Kızılaslan. 2020-01-23
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder