22 Ekim 2012 Pazartesi

SİZLER TÜRK İNSANININ ÜMİTLERİNİ YOK ETTİNİZ


                    SİZLER İNSANLARIN UMUTLARINI YOK ETTİNİZ.

“Umutsuzluk insanın kendisine yaptığı affedilmez günahtır” eğer insan kendisini umutsuz hale getiriyorsa bu, böyledir.
 “İnsanlığa yapılan en büyük kötülük, onların umutlarını yok etmektir.” Bu da insanoğlunun, önüne umut olup düşenlerin, sonra kendi ve yakınlarını ulaşılmaz zenginlikler kazandırıp, ümidi olduklarının, ümitlerini tüketenler içindir.
 
 Kendimize bir bakınız, günlük koşturmaca içinde, yavaş, yavaş ısınan, içinde su bulunan  tencereye atılmış, kurbağalar gibiyiz.
  Rehavet çökmüş, haşlanmayı bekliyoruz.
 Birileri bizi gelip çıkaracak mı zannediyorsunuz? Eğer erken davranmazsak haşlanacağız.
Gazeteler aynı şeyleri yazıyor. Televizyon kanalları aynı şeyleri söylüyor. Bizler uyuyoruz.
Ülke okuma özürlü bizlerle dolu. Kurtuluş yolları tıkanmış ve geleceği ipotek altına alınmış ülkenin çocukları olduk.
   Çaresizlik içinde bir kurtarıcı bekliyoruz. Beklide beklemiyoruz, olması gereken bu zannediyoruz. Kurtarıcı biziz. Bizden başkası bizim derdimize kimse  çare olamaz. Öğrenemedik öğrenemeyeceğiz.

   Geçmişimize bir bakalım isterseniz Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bir heyecan bir gayret ve bir dinamizm vardı. Topraklar Osmanlının 27 de biriydi, ülke insanı açtı, yorgundu, fakirdi ama;  bu vatan, bu Anadolu baştan başa yeniden ele alındı. İnsanımıza o kötü şartlar altından nasıl çıkılacağı işaret edildi. Çalışmak, üretmek ve kimseye borçlu olmadan kalkınmak gösterildi. Fabrikalar kuruldu, Tarım sektöründe yenilikler yapıldı. Ülke kendi tüketeceği tüm malları kendisi üretir oldu. Üretmenin çalışmanın onuru onları Tam bağımsızlığa doğru koşmayı öğretti.

   Rahmetli tek şef dönemi geldi, atılımlar devam etmesi gerekirken paradaki Atatürk resmi kalktı, ezan Türkçeleşti. Çok partili döneme geçildi. İnsanımız taraf olmanın acılarını yaşamaya başladı.  
   Rahmetli Menderes döneminde, yeniden heyecanlanan harekete geçen milletin dinamizmi, dıştan alınan borçlarla, kara yollarına yapılan yatırımlarla eritildi. Yeni fabrikalar açılmadığı gibi, Bazı fabrikalar “Biz size daha ucuza veririz, kapatın fabrikalarınızı” mantığı ile kapatıldı. Milletin heyecanı tüketime ve harcamaya doğru yönlendirildi.

  Bir başka heyecanın yaratıldığı, Süleyman Demirel döneminde O kalkınma heyecanı yine Karayollarına ve Elektrik üretecek Barajlara kaydırıldı.

  Sonraki dönemde Bir Özal Heyecanı yaratıldı. Bolluk ve bereket dönemi, borçlarla yaşatılmaya başlandı. Döviz yasak olmaktan kurtarıldı, İnsanımız cebinde karşılıksız basılmış dolarlar taşımayı zenginlik ve kalkınma saydı. Ülke yine tam bağımsızlıktan daha hızlı uzaklaşmaya başladı. Rahmetli Özal’ında yandaşları ihya oldu.

   Ak Parti döneminde heyecan doruklara tırmandı. İnsanımız bu partiye de alabildiğine teveccüh gösterdi. Tüm devlete ait Fabrikalar arazilerin kalanlarını bu iktidar döneminde sattık. Devlete ait neredeyse hiç bir şey kalmadı. Her şey özelleşti, kalanlarında özelleşme yolları açıldı. Devletçilik oku olan partiler, Adı Milliyetçiye çıkan partilerde seyretti.
     Milli ekonomiden vazgeçildi. Neredeyse her şey dışarıdan ithal edilmeye başlandı.
     Milletin bu heyecanı yine tam bağımsızlığa götürecek yatırımlar yerine; İstanbul da ikinci bir boğazın açılmasına, orada bir adanın oluşturulmasına, yine karayollarının genişletilmesine ve üretmeyen insanların harcamalarına kaydırıldı.
  Her zamanki gibi bütçe açıkları kara yollarındaki trafik cezalarına, vergi dairelerinde kayıtlı esnafın üzerine yazılan cezaların yüklenmesiyle kapatılmaya çalışıldı.

    İnsanımız günü birlik yaşamaya, dışa bağımlı olmanın önemsizliğine alıştırıldı. Milli olan birçok şeyden vazgeçmenin, çağdaş olmak olduğu zannedilmeye başlandı.
     İslam kurandan değil,  televizyon kanallarından öğrenilmeye başlandı. “Onlar sizden razı olmazlar siz dininizi değiştirmedikçe” ayeti dikkate alınmaz oldu. Müslüman olduğunu söyleyenler, Yahudiler ve Hristiyanlar la işbirliğini alabildiğine artırdılar.
   Neredeyse tüm partiler Amerikancı olup, aynı lafı aynı fikri söyler oldular. Birbirlerinden farkı kalmadı.
   Başımıza bir olağan üstü hal gelse, bazı şehirlerimiz ısınamaz donar. İnsanımız açlıktan ölür. Elektriklerimiz yanmaz. Fabrikalarımız çalışamaz. Uçaklarımız kalkamaz. Savunmamız biter. Haberleşmemiz kilitlenir. Ulaşımımız yapılamaz hale gelir. Seralarımız a tohum bulamayız. Evlerimiz susuz kalır, pompalar çalışamaz. Felç olan insan gibi çökeriz.
 
 Ey gelmiş geçmiş yöneticiler, Sizler bu insanların Umutlarını yok ettiniz, bu duruma gelmemizdeki rolünüzden dolayı sizleri yine Allah'a havale ediyorum.

Ey sıcak suda haşlanmak üzere olan, kurbağa gibi uyuyan Milletim, sizinde Kurban ve Cumhuriyet Bayramınız kutluyorum. Allah'a emanet olun.
                                       Mehmet KIZILASLAN  2012-10-22


 

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder