Bazen yazmamın ya da yazmamamın
hiçbir önemi olmadığını düşünüyorum. Onun için de bir hayli zamandır yazmama
konusunda direniyorum.
Senin yazılarını kim okuyor?
Diyorum kendime
Okuyanlarda, neyi
değiştirebiliyorsun?
Fikirlerin zaten çoğu kez
anlaşılamıyor.
Anlaşılsa da, anlayanların da
elinden bir şey gelmiyor. Onları da üzüyorsun.
Buna benzer oldukça çok düşünce
benim yazmamı engelliyor.
Direnmek istiyorum bütün yanlış
bildiklerime. Ama onlar sadece benim yanlış dediklerim ya da benim gibi çok az
insanın, yanlış dediği şeyler değil mi?
Birçok insan için yanlışlar çok
farklı. Çünkü öğrendiğimiz birçok bilgi bizlere, başkaları tarafından hazır
lokmaların ağzımıza verilmesi gibi, beyinlerimize zerk edildi, edilmeye devam
ediyor. Gündeme takılıp kalmalarımız bundan değil mi?
Düşünmek, sorgulamak gibi bir
zahmete de katlanmak istemedik hiçbir zaman. Çoğunluk nereye gidiyorsa orası
doğrudur zannettik. Oysaki “Çokluğunuz,
biriktirdikleriniz de, kibirlenip durmanız da
size bir yarar sağlamadı der A’raf takiler….. 7/48
Bizler hep çok olmamızla,
biriktirdiklerimizin çokluğu ile, kalabalık olmalarımızla övüne duralım. Acaba
yaptıklarımızın ne kadarı doğru?
Bu yazımı yazarken bir dostum
abim geldi. Yazı yazmaya çalıştığımı görünce, ona okudum, yazdığım yukarıdaki
kısımları.
O ise bana “ Sakın ha yazmayı
bırakma, doğru bildiklerini yazmaya devam et. Yeter ki sen O nun için yazmayı
çalış. Bak önünde iki kitap açmışsın yazmaya çalışıyorsun.
Sakın bundan vazgeçme. Hiçbir
kimse peşinden gelmeye bilir. Söylediklerini dikkate almaya bilir. , Nuh
peygamber 950 sene İslam’ı anlattı çocuğunu ikna edemdi. Lut peygamber
senelerce İslam’ı anlatı karısını ikna edemedi. Hazreti İbrahim İslam’ı anlattı
ateşlere atıldı. Sakın ha bizim kendimizi onlarla bir tuttuğumuzu
zannetmesinler.” Diye devam etti sözlerine ama ben bu kadarına yer verdim.
Bizim anlattıklarımız
yazdıklarımız ne ki, İslam’ın doğruları yanında; Aklımızın erdiği kadar,
dilimizin döndüğü kadar, doğru bildiklerimizi sorgulamaktan başka.
Ondan aldığım cesaretle sizlere
sesleniyorum dostlarım. Doğru bildiğimiz şeylerin bazıları doğru olmaya bilir diye düşündüğünüz
olduğu zaman, bu düşüncenizin ardına düşün korkmayın. Sorgulayın, ölçün, biçin,
tartın Allah aşkına. Kalabalıkları belirlediği gündeme takılıp kalıp gerçeklerden uzaklaşmayın.
Mesela şu düşüncenin
sorgulanmasından başlayabilirsiniz düşünmeye, “Allaha ulaşmak için bir
tarikatın müridi olmanız şart mı?” Olmanız istenir genellikle. Muhakkak, onların
birçokları, Kur’an daki doğruları anlatırlar, ama şart mıdır, mürit olmak.
Bir tarikatın müridi olduğunuzda
şeyhinizin izni olmadan cennete gidebilir misiniz?
( 30/ 32 )Rum suresinin 32.
Ayetinin ne anlattığını isterseniz yerinden okuyarak siz karar veriniz. Bu
sefer hazır ayeti yamayacağım. Hepinizde bilgisayar yoksa bile, bir meal vardır
nasılsa, isterseniz unu astığınız
duvardan indirip, bir bakınız ne yazıyor. Ona emanet olunuz. Mehmet KIZILASLAN
2014-05-08
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder