İçimden gelmiyor artık yazmak.
Neden mi?
Ben yazmıştım. Ben söylemiştim.
Demekten bıktım yoruldum.
Düşününüz.
Yıllardır, uyguladığımız dış
politikalardaki yanlışlarımızı.
Sayın Davutoğlu’nun Dış İşleri Bakanlığı
dönemini hatırlayınız.
“Komşularımızla sıfır problem”
dediği günleri hatırlayınız ve yaptığı uygulamaları göz önüne getiriniz. Hiçbir
komşumuzla doğru dürüst ilişkilerimizin kalmadığı düşmanlıkların körüklendiği
günleri aklınıza getiriniz. Bu uygulamaları sokaktaki çocuğun aklı ile bile
yapamazsınız. Biz yaptık.
Başbakanlığı dönemlerini
hatırlayınız.
İç siyasetimizdeki düşmanlıkların
körüklendiği günleri düşününüz.
Ve şu andaki yıkılan harabeye dönen vilayetlerimizin haline nasıl
gelindiğini aklınıza getiriniz. Gerek hükümetin, gerekse sosyal medyada
sorumsuzca paylaşılan düşmanlık tohumlarının ülkemizi getirdiği duruma bir
bakınız.
Barış ve uzlaşma sürecinin nasıl
savaş düzenine sokulduğunu hatırlayınız.
Yeter diyordum. Yeter dediler.
Yanlışı fark ettiler.
Yanlışın neresinden dönerseniz
kardır.
Yalnız suçlu, Sayın Davutoğlu muydu?
Yoksa yediden yetmişe tüm siyasi
ve düşünürlerde de suç var mıydı?
Evet yediden yetmişe yazarlarda, çizerlerde,
politikacılarda, siyasilerde, akil adamlarda, toplum önderlerinde, hepimizde suç
vardı.
Gündeme takılıp giden, gündem
yaratmayan, yardım etmeyen, sadece kötüleyen muhalefet liderleri de suçluydu,
ülkemizin bu duruma gelmesinde.
Nedir bu kinin sebebi?
Nedir bu nefretin amacı?
Anlamakta zorlandık.
Konuşmaktan, yapıcı
yaklaşımlardan, devamlı uzaklaştık.
Sanki Hükümet bizim değildi.
Devlet bizim değildi ve yanlışların hepsi bize zarar olarak geri dönmeyecekti.
Allah aşkına hepimiz artık eteğimizdeki taşı yere dökelim. Birbirimize
atmayalım.
Bu ülkenin sosyologları,
psikologları, bilim adamları, düşünürleri, yazarları, çizerleri, artık çözüm
önerilerini, dostça yapıcı olarak ortaya koysunlar.
Bu ülke, hepimizin.
Batarsak ya da krizlere
yakalanırsak, hepimiz zarar görürüz.
Hepimiz çözüm önerilerini ortaya
koyalım.
Piyasalar durmak üzere. Üretim
denen bir şey kalmadı sanki, inşaat sektörü dışında.
Ama hepimiz biliyoruz ki, inşaat
sektörü ile hiçbir ülke kalkınmamıştır.
Her ülke ihraç ürünleri ile, her aile ürettiklerini başkalarına
satmakla kurtulur.
Bu ülkeye, para girmesi lazım. O
paralarında üretimde, sanayide, hizmet sektöründe ve piyasalarda dolaşması
lazım. Yaşam standardımızın yükselmesi ve barış bu şekilde sağlanır.
Mehmet Kızılaslan 2016-07-14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder