Yurdun dört bir yanından
gözaltılar ve tutuklamalar duyuyoruz ve görüyoruz.
Birçok insanımız gibi bende bu
gözaltı ve tutuklamaların ülkenin selameti açısından, adaletin uygulanması
açısından faydalı olacağına inanıyorum.
Ancak 17 Aralıktan sonra Sayın
Cumhurbaşkanımızın, ülkemizin ve Mit üzerine oynanan oyunu gördükten sonra
kaleme aldığım “Tayyip Düşmanlığı
Penceresinden Değil” başlıklı köşe yazımda belirttiğim gibi, ülkemin
neredeyse büyük bir kesimi uzaktan yakından bu haşaşilere sempati ile
bakıyordu.
Kimisi masum hayır ilişkilerinde,
kimisi yurt ve okullarında barındığından dolayı, kimisi yurt dışlındaki
okullarında, Türkiye dostluğu ortama getirdiğinden dolayı, kimisi de tüm
hareketlerin altında sadece Allaha hizmet var zannediyordu.
Beni, Demir Fikir adlı blogum da, “Biz
daha iyi, daha demokratik, daha güzel bir dünya bırakmak istiyoruz.
Eleştirdiklerimiz sanmayın düşmanımızdır. Eğer onlar eleştirdiğimiz yanlarını
düzeltirlerse; inanın belki de can dostlarımız olabilirler. Saygılarımla.”
Ön sözüyle sunmama rağmen, birçok kasıtlı
kesim beni düşman saydı.
Amacım daha demokratik bir ülke bırakmaya
katkıda bulunmaktı.
İnsanlarla asla uğraşmadım,
fikirleri ile uğraştım. Daha 1986 lar da, haşaşiler beni kara listelerine
aldılar.
Neden mi?
“Akyazılı vakfı olarak açtıkları yurtlar için
köylülerimizden topladıkları paraların vebalini ödeyemeyeceklerini” yazmıştım.
Çünkü onlardan çocuklarının nazilliye geldiğinde bir yurdu olacağı, vaadiyle
topladıkları ve yaptıkları binaları, koleje çevirmişler, zengin çocuklarının
okumasını sağlamışlardı. Ondan.
İyi yönlerini görmeye çalışmama
rağmen, Vergi cezaları ile hayatımı kaydırmaları nedeniyle hep uzak durdum.
Türkçe olimpiyatları Dünyanın her
yerinde Türkçe konuşan gençler meydana getirdiği için kişisel zararlarımı hiç
düşünmeden, bu yönlerini övdüm.
Gerçek yüzlerinin geçmişteki fikirlerimle bağdaştığını, Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından sonra 17 Aralığa
gelindiğinde, perçinlendi.
İyi tahlil etmişim ve uzak
durmuşum, dedim.
Aklımı sevdim, sıradan insan gibi
değildim.
Onların başına benim başıma
gelenler gelmemişti çünkü.
İlişkileri ve altında yatan
pislikleri göremediler.
Bazıları da, belki benim gibi,
kara listeye alınmamak için ilişkilerini sürdürdüler.
Gelelim gözaltı ve
tutuklamalara.
Yukarıda yazdığım çerçeve içinde,
okumayan, izlemeyen ve hatta beyinleri kiraya verilen insanlar, hala 17
Aralıktan sonra ilişkilerini sürdürmeye, yardım etmeye, devam etmişlerse.
Suçludurlar.
Yok, eğer 17 Aralıktan sonra bu
darbecilerden uzaklaşmışlarsa, kopmuşlarsa, uzaklaşmaya çalışmışlarsa, Suçsuzdurlar.
Dikkatli davranmak ve masum insanlarımızı
üzmemek gerekmektedir.
Cezalar suçlu olana verilmelidir.
Suçsuzlara değil.
Ayrıca, cezalar insanlarımızı
doğru yola getirmek için olmalıdır.
İsyan ettiren ve Milletimize, ülkemize,
şehrimize, şehrimiz insanına, çalışanına üretenine, zarar verecek boyutlarda
olmamalıdır.
Anladınız mı burayı dostlarım?
Gariptir bizim ülkenin insanı,
birkaç bin lira hizmete yardım ettiğinde, cennete gireceğini zannediyordu.
Kurbanı ve deriyi onlara verdiğinde ibadetini yapmış sayıyordu.
Hani İsevilerin, papazın önünde
günah çıkarması var ya, onun gibi hizmetin sohbetine katıldığında,
günahlarından arınacağını sanıyordu.
“Dinler arası diyalog” lafının
anlamını bile kavrayamadılar. Halbuki, her Cuma hutbesinde “Allah indinde din
İslam’dır” ayetini anlayamadılar. Tek bir din vardır. Bütün peygamberlere bütün
kitaplara iman ediyorsak, hepsi İslam’a çağırdığı içindir.
Kızamıyorum.
Bu ülkenin yöneticilerinin bile,
yüzde yetmişi 17 Aralığa kadar bu lanet yüzü göremediler.
Sadece üzülüyorum.
Kuranı kerimin Türkçe mealini bir
kez okumamış bir insanın, doğruyu, bu adamların aklıyla bulacaklarına
inanmaları şaşılacak şey değil.
Bir tarikat söyleyiniz bana
“Kuranı kerimin Türkçesini okuyunuz” diyen.
Yok değil mi?
O zaman, her inanan, kendi
kitabını, kendi dilinde okuyarak öğrenmeli.
Aracıdan, ruhbandan, çıkarcıdan
değil. Saygılarımla.
Mehmet Kızılaslan 2016-07-27
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder