19 Kasım 2010 Cuma

İŞKENCECİ HANEFİ AVCI VE EMRİNDEKİLER 5

-          Çocuklar bakın bu diş macunu bitinceye kadar bizim çıkacağımıza inanıyorlar.
Hoca elindeki beş kullanımlık kağıt üzerine sıkılmış macunu gösterdi. Köşedeki ayakta duran çocuktan bir ses geldi.
-Onlar HANEFİ AVCI nın İşkence hanelerini bilmiyorlar hocam, biz kendimizi kandırmayalım. Doğru söylüyordu çocuk amma herkesin de morale ihtiyacı vardı.
-          Belli olmaz çocuklar belki de öyle olur, olsa da kötümü olur?
-          Allah aşkına hocam siz inanıyor musunuz bu söylediklerinize?
-          Hoca sustu ve onunla birlikte 15 kişi daha sustu duvarlar sustu. Hayat durdu sanki. Hiç bir şey değişmeden birkaç saat geçti. Allah kahretsin bu adam nasıl bir adam ki, her yere korkusu sinmiş, işkenceleri neredeyse tüm Akdeniz den sonra her yere ulaşmıştı.
Adam akıllıydı ya, ekibindekiler de en az onun kadar akıllı sayılmalıydı. Bunlar aslında akıl fakiri, sadece kaba kuvvet erbabı, tam tabiri ile işkenceci ve düşünen insanların düşmanı, aptallardı. Nereden biliyorsun böyle olduğunu, demeyin. İmam Ali Lakaplı birisini yakalamışlar. Ali nin üzerinde mi, yoksa yanındakilerden birisinde mi bilemiyorum, bir makbuz bulmuşlar. Makbuz  DEV-YOL adına hazırlanmış teberru makbuzuydu. O Hanefi nin akıllı ekibinden P..ç Muzaffer olsa gerek –“Bize silah verin, mermi verin şerefsizler” diye basmışlar sopayı çocuklara. “geri zekalılar elinizdeki makbuz silahtan daha önemli suç delili ya” Hanefi  AVCI nın ekibindekilerin akıl seviyesi bu işte. Adamlar zeka özürlü ve sadist. Sorgulama deyince akıllarına işkenceden başka bir şey gelmiyor ki. Çocuklarda silah yok. Onlar sadece birlikte olma ve beraber hareket etme mantığı ile yola çıkmışlar. Büyük bir ihtimalle makbuzdaki Dev-Yol ibaresi, kaşe olarak hazırlanmış ve kırtasiyecilerden alınan bir makbuzun üzerine basılmıştır.
     Hoca bu makbuzları biliyordu. Bir defa da böylesi bir makbuzla Hocadan para almışlardı.
     Hocanın okulu, Mut ilçesinin Alevilerinin oturduğu Meydan Mahallesindeydi. Hocada o mahallede ev tutmuş. Toprak damlı iki katlı evin üst katında oturuyordu. Ev sahibi Hasan YILDIRIM amcaydı. Annesi hocayı, Hasan Yıldırım ın eşine emanet etmişti. Hocada Anne diyordu hasan amcanın eşine, oğlu Ali de öğrencisiydi hocanın.  Anne ye teslim edilmişti ya hoca. Kiralanan evin kapıları kilitlenmeyecekti. Anne böyle istiyordu. Yemekleri yapılacak, kirlileri yıkanacaktı hocanın. Anne nasıl istiyorsa öyle yapıldı, ta ilk günden beri. Hocanın sıcakkanlılığı ve samimiyeti onların emanet anlayışı ve candan lığı ile birleşince, rahatlamışlar, hoca artık evin dördüncü oğlu olmuştu.
     Hocayı aldıkları gece, jandarma ve polis işbirliği yapıp, Hasan amcanın kapısı kırılacak gibi çalınıyordu. Anne kapıyı açtı polise ağzına ne geliyorsa söyledi
 – Sizde hiç utanma sıklıma yok mu, hepimiz yataktayız niye giyinmemize izin vermiyorsunuz? Evde gelinlerim oğullarım var, hangi kıyafetle sizin karşınıza çıkacaklar? Sizin ananız bacınız yok mu? Biz hayvan mıyız sizin karşınıza uygunsuz çıkacağız.
-          Anne tamam bağırma, sizin kiracınız varmış biz onun için geldik
-          O benim oğlum, ne yaptı ki size gecenin bu saatinde almaya geldiniz, gündüzler torbaya mı girdi? Anne öylesine bir mücadeleye girmişti ki polisle, ne
jandarmaların ne polislerin cevap vermeye gücü yetmiyordu. Aslında anne hocaya zaman kazandırmaya çalışıyor, eğer ortadan kaldıracağı bir şey varsa hoca zaman kazansın istiyordu. Aşağıdaki olup bitenleri daha ilk kapı çalınmasından beri  sessizce izleyen hoca, taş merdivenlerden inip üst katın kapısını açtı.
        Buyurun benimi aradınız. dedi
        Evet senin adın M.K. mi ?
        Evet
        Hazırlan hocam gidiyoruz dedi jandarma komutanı. Hoca pijamalarının yerine elbiselerini giymek için yukarı çıktığında birkaç jandarmada onunla birlikte yukarı çıkıp evi ardılar. Hoca giyindi aşağı indi ve jandarmanın arabasına binip karakola o dört metre karelik nezarete yerleşmişti.
Bu gün nezaretteki üçüncü günüydü saat 10 gibiydi yine nezarethanenin kapısı açıldı. Jandarma:
-Hocam Annen gelmiş seni görmek istiyor. Birlikte önlü arkalı dışarı çıktılar nezaret hanenin kapısı önünden fazla ilerlememişlerdi ki, Anne sarıldı hoca ya
– Oğlum geçmiş olsun seni kurtarmaya geldim.
- Allah razı olsun anne, nasıl olacak bu iş? Dedi ancak hocanın yüreği yine cız etti.
- Bak oğul bu çıkıda gelinlerimin, benim, hepimizin altınları ve bilezikleri var. Buları rehin vereceğim seni kurtaracağım. Yetmezse Hasan baban kamyonunu satacak seni yinede kurtaracağım oğlum. Hoca bir anda öylesine yıkıldı ki ayakları tutmuyor du  sanki. Bu kadar kötü durum damıyım diye düşünmeden edemedi.  
-Anne, bunları vermeden olmaz mı bu iş? Ben bu kadar kötü durumda mıyım? Hoca bunları söylerken işin ciddiyetini yeni öğrenmiş gibi ayakları titremiş yere çömelmiş ağlıyordu.
-Kalk oğul, nezaretin kapısından bakıyor çocuklar, senin yıkıldığını görürlerse onlar daha kötü olurlar, sen onların büyüğüsün, sen dik duracaksın ki onlarda ayakta kalacaklar. Anne doğru söylüyordu. Ayağa kalkması gerekiyordu, ancak dökülmüştü bu sefer hoca, yıkılmıştı. Jandarmadan izin istedi onların yatakhanesine geçtiler anneyle birlikte, bir ranzaya iliştiler. Anne hocanın gözyaşlarını siliyor ve söyleniyordu.
- Bak aslan oğlum, seni bu Yezitlere yem etmeyeceğim. Sana hiçbir şey yapamayacaklar. Sağ salim işinin başına döneceksin.
- Anne bu kadar altına kaytana ne gerek var, o zaman?  İş o kadar ciddimi anacığım.
 – ciddi olsa ne lazım, olmasa ne lazım, sen orasını düşünme rahat ol oğlum. Nezarete giderken de dik yürü, güçlü görün, aksi halde yenildiğimizi zannederler bu yezitler.
    Hoca işin ciddiyetini yeni, yeni kavrıyordu, yapılacak bir şeyde yoktu artık, bütün canları dışarıdan gerekeni yapmak için uğraşıyordu. Ona dik durmak ve örnek olmak kalıyordu. Ne var ki hocanın içinden, HANEFİ AVCI nın işkence hanelerinin korkusu hiç gitmiyordu.
                                                                     Mehmet KIZILASLAN        
        Not: Engellenmezse devem edecek.

1 yorum:

  1. Hocam Hasan emmim ve eşe teyzem vefat ettiler. oğlu ali emekli astsubay şimdi.... yazılarınız beni yıllar yıllar öncesine götürdü. KAleminize sağlık....

    YanıtlaSil