20 Kasım 2010 Cumartesi

İŞKENCECİ HANEFİ AVCI VE EMRİNDEKİLER 9


      
      Bazılarının gözlerinden yaşlar süzülüyordu, yürekleri acıyordu ama,  ayaktaydılar. Güçlüydüler, KENAN EVREN ve DARBECİ  ARKADAŞLARININ, memleketin kaynaklarına çöreklenebilmek için yaptıkları darbenin sonucu, işkencelerinin bir kısmından sağ çıkmışlar ayaktaydılar. Gittikleri menzil, Hanefi AVCI nın işkence haneleri olsa da ayaktaydılar, 
     Mut Mersin yolu takriben 2 saat sürmektedir. Bu iki saatlik yol öylesine güzel değerlendirilmeli ve bitmemeliydi, hepsinin kafasında belki de bu fikir olsa gerek marş bittikten sonra yine alışılmış suskunluklardan birisi yaşanmaya başlandı. Hiç kimseden ses çıkmıyordu artık sadece midibüsün motor sesi ve lastiklerin asvalt yolda çıkardığı ses duyuluyordu.
      İki saatlik yol, iki buçuk saat de alınmıştı, buna rağmen göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti.
     Mersin Çıkarma Filosu Komutanlığının nizamiyesinde durdu taşıt. Kapıdaki yetkili ile taşıt da bulunan yetkili bir şeyler konuştular, kapı açıldı sonuna kadar, taşıt içeri girdi. Bir iki köşeden dönüldükten sonra, askeri bir barakanın önünde durdu. Taşıt içindekiler tek sıra halinde indirildi ve tel örgülerin kapısından ve askerlerin yatakhanesine benzeyen barakanın kapısından içeri geçildi kapı mut dan gelenlerin üzerine tekrar kilitlendi. Bu barakada iki katlı ranzalar sağlı sollu dizilmiş ortasında ormanda bulunan piknik masalarının aynısı masalar dizilmiş durumdaydı. Giriş kapısının tam karşısında kocaman bir duvar ve duvarın sol tarafında bir küçük demir kapı bulunmaktaydı. Bu kapının daha sonra gardiyanların odasına açıldığı öğrenildi.
    Herkes kendisine uygun bir ranza seçti. Bazıları diğerlerinden daha iyi anlaştığı arkadaşı ile altlı üstlü ranzalara yerleştiler. Fazlada yayılmamışlardı, hepsi bir arada derli topluydular çünkü bu balık istifi ranzaların dizilişine bakılırsa kendileri ile birlikte burası takriben 80 kişi barındıracaktı.
     Geldikleri yer Mut jandarma nezaretinden çok ferah ve ışık alan bir barakaydı. Burası büyük bir olasılıkla Nezarethane olarak değil, asker yatakhanesi olarak düşünülmüştü. Denize mesafesi elli adım kadardı. Deniz görmek istediğinizde kafanızı pencereye dayadığınızda ve doğuya doğru baktığınızda görebiliyordunuz. Bu görüntü bile insanı rehabilite etmeye yeterdi. Birde buradan tekrar işkence ye götürülmezlerse, yaşamışlardı. Allah insanı sahip oldukları nimetlerden bazılarını kaybettirerek imtihan edermiş, bazı şeyleri geri vermeye başlamıştı artık. Sevinmek istiyorlardı ama Ya HANEFİ AVCI nın işkence tezgahlarına da çekilecek olurlarsa, işte o zaman sevinçleri göğüslerinde bir yumruk oluyor boğazlarına düğümleniyordu.
         Çıkarma filosundaki nezaret hane de bir haftaya yakın bir süre geçmişti ki Gecenin ilerleyen saatinde bir minibüs yaklaştı. Işıkları barakanın karanlık pencerelerinden içeri süzüldü. Sessizlik içinde acılarını ağrılarını, işkencelerden kalan izleri silmeye çalışırcasına askeri battaniyelerinin altına büzülen kırka yakın kişi, bu minibüsün ışıklarıyla ayağa kalktı. Belli ki hiçbir kimse uymamış bataniyelerin altına saklanmışlar ve sinmişlerdi.
        Kapının üzerindeki zincirli kilit ve sonrada demir kapıdaki kilit açıldı içeri yirmiye yakın kişi daha girdi. Çıkarma filosunun bu barakaya bakan komutanı
-          Arkadaşlar sizlere yeni arkadaşlar getirdik. Ayrı fraksiyonlardan ve ayrı siyasi görüşlerden olabilirsiniz. Sizlerin birbirinize saygısızlık yapacağınıza inanmıyorum. Yapmazsanız siziler için iyi olur. Şimdilik iyi geceler.
      Dedi ve sessizlik komutanın bu konuşması ile bozuldu. Ellerindeki bohçaları, çantaları, poşetleri kapının hemen girişindeki mozaik zemine bırakan yeni gelenler orta yerde baştan sona sıralı orman piknik masalarına iliştiler. Vücutlarının görünen yerlerinde morluklar ve şişlikler geçmek üzere olduğu halde sanki serbest bırakılmış gibi sevinçliydiler hepsi.
    Sessizliği yeni gelenlerden, sonradan doktor olduğunu öğrendiğimiz Y.B bozdu
– Arkadaşlar siz ne zaman geldiniz? Gençlerden birisi
-- Biz bir hafta önce geldik abi Mut dan.
-- Hangi siyaset
-- Mut Dev-Yol abi
-- Bizde mersin Dev-Yol, ama neden sizinle tanışmıyoruz?
-- Onlar bizi hangi katagoriye soktularsa biz oradanız da ondan, dedi hoca . Diğer taraftan ayağı acılardan aksayarak yürüyen uzun boylu, esmer ve sonradan mersinin ünlü lokantalarında şef garsonluk yaptığını öğrendiğimiz yumuşak sesli birisi
-- Bizi de PKK lı diye getirdiler.
-- Nereden geliyorsunuz ?
-- Önce Kapalı spor salonuna doldurdular bizi, sonra İşkence hanelerde, hücrelerde günlerce kaldık. Daha sonra iyileşmemiz için biraz daha kapalı spor salonuna aldılar şimdide buradayız sizinle. Dedi. Daha sonra söze giren doktor Y.B
--arkadaşlar vücudunuzdaki yara berelerden iyileşmeyenler varsa birkaç merhem var bende isterseniz tek, tek birbirinize sürün. Çantasını masanın üzerine açtı birkaç merhem çıkardı ve masanın üzerine koydu. Bir anda ganimet bulmuş insanlar gibi merhemler paylaşıldı ve herkesin gözü önünde iyileşmeye yüz tuttuğu halde hala insanın içini acıtan yaralara sürülmeye başlandı. İstisnasız her gelende en az birkaç kapanmaya yüz tutmuş ya da morluğu hala devam eden yara vardı. Bazıları kenara çekilip cinsel organlarının bulunduğu bölgelere merhem sürmeye çalışıyordu. Doktor bağırdı – Sakın onları cinsel organınıza sürmeyin. Çok canınız yanar, sakın ha.
    Bu manzarayı görenler, insanlığından nefret ederdi herhalde ya da buna sebep olanlara düşmanlığını gizleyemezlerdi.
       Not: Doktor Y.B. Mersin bölgesinde işkence görenlere, cesurca işkence gördüğüne dair rapor verdiği için gözaltına alınmış iyi bir doktordu.
                                                           Mehmet KIZILASLAN 2010-11-09       
http://demirfikir.blogspot.com/      Not: Engellenmezse devam edecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder