19 Kasım 2010 Cuma

İŞKENCECİ HANEFİ AVCI VE EMRİNDEKİLER 6

    
    Hoca işin ciddiyetini yeni, yeni kavrıyordu, yapılacak bir şeyde yoktu artık, bütün canları dışarıdan gerekeni yapmak için uğraşıyordu. Ona dik durmak ve örnek olmak kalıyordu. Ne var ki hocanın içinden, HANEFİ AVCI nın işkence hanelerinin korkusu hiç gitmiyordu.
     Korkusunu belli etmemesi gerekiyordu. Hele o küçücük nezarette kalp atışlarının bile duyulduğu yerde bu mümkün değildi belki amma becerebildiği kadar dik duracak korkusunu belli etmeyecekti.
    Nezaret haneye annesi ile vedalaştıktan sonra döndü. İçeri girer girmez işkenceden gelen çocuğun kıvranmaya başladığını ve yüzünün şekilden şekle girdiğini gördü. Bu arada, kapının kilitlendiğini zincir sesi kesildiğini hisseden hoca hemen kapıya tekrar döndü ve bağırdı dışarıya:
- Kimse yok mu bu çocuk ölecek rahatsızlandı hemen doktora gitmesi gerek.  Hoca çocuk akşamki konuştukları gibi rolünü çok iyi yapıyor diye düşünüyordu ki çocuk bu sefer avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı
- Yetişin dayanamıyorum
- Oğlum bağırma daha kimse gelmedi.
-Hocam ben gerçekten fena oldum.
-Yapma neren ağrıyor?
-Hocam kasıklarım. Dayanamıyorum çok kötü. Dedi ve bayıldı çocuk. Hoca bu sefer dışarı doğru avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı
- Bu çocuk ölüyor yetişin. Kolonya getirin acil hastaneye kaldırın bir şeyler yapın!
  Sesler üzerine jandarma komutanı ve birkaç jandarma koşarak geldiler kapıyı açtılar. Çocuğu karga tulumba hemen nezaretin dışına sonrada hastaneye kaldırdılar. Küçücük nezaret hanede yine anlamsız bir suskunluk ve arkasından bir genç konuştu.
- Valla arkadaşlar isteseydi böyle rol yapamazdı arkadaş.
-İnşallah apandisit değildir.
–acil tedbirini alsınlar da çocuk kurtulsa.
 –Rapor hazır Allah korusun hepimizin gözü önünde hastalandı ya, işkenceciler kurtulacak yine. Doktorlarda raporu hazırladı mı, konu bir haftaya kalmaz kapanır.
    Hoca devreye girdi.
–Çocuklar içinizde Mut dan zaman, zaman dışarı çıkan, askere giden, asker, subay yakınlarının yanlarına gidip kalan var mı?
– Hocam ben bir sene Almanya daydım.
-          Normal giriş çıkış mı yaptın. Pasaportuna işlendi mi?
-           –Evet hocam.
-           –Tamam sen o süre içinde işlenen tüm suçları üstleneceksin. Biraz dayak yiyip ondan sonra kabul edeceksin tamam mı? Çocuk anlayamadı
–Olur mu hocam işlemediğim suçları neden üzerime alacağım?
-           –Aslanım bak işlesen de işlemesen de nasıl olsa işkencede üzerine bir şeyler yükleyecekler. Bari Mahkemeye çıkınca senin işkence altında, Türkiye de olmadığın zamanki suçları dahi üzerine yıktıklarını anlatır, suçsuzluğunu kanıtlarsın. Çocuğun gözü parladı. Ondan sonra diğerlerinden birisi
-           -Bende Askere gittiğim zaman işlenen suçlar üzerime alayım hocam.  Başka birisi
-           - Hocam bende subay abimler de filanca yere gittiğim zaman ki işlenen suçları üzerime alayım. Diğer birisi
-          –Bende askerde olduğum zaman işlenenleri üzerime alayım. Dedi zaten mut küçük yer ve basit birkaç olay böylece çocuklar tarafından paylaşılmış oldu.
     Ne var ki çocuklar birer ikişer kurs binası olarak yapılan, ancak işkence hane olarak kullanılan binaya çekilmeye başlandığında oradan iyi haberler gelmiyordu. Çocukların hepsi çeşitli işkencelere maruz bırakılmış, kendilerinde yürüyecek hal kalmayacak hale getirilmişlerdi. İlk önceleri biraz dayak yediklerin de üstlendikleri suçların üzerine akla gelmedik başka suçları da çocuklara yüklemişler çocuklar perişan olmuşlardı.
    Sıra hocaya gelmişti nezaretin kapısı açılmış p..ç muzaffer komiser, savaş kazanmış komutan edasıyla
 -  Sıra sana geldi hoca. Hocanın sesi çıkmadı zaten kaç günlerdir diken üzerinde bekliyor ne zaman alınacağının bekleyişinin sancısını çekiyordu. Torbasını eline aldı hoca dışarı yürüdü.
-Bırak lan o elindeki torbayı ihtiyacın olmayacak.
 –Eşyalarım vardı içinde.
–Bırak dedim sana. Hocanın sesi çıkmadı bu sefer iki kişinin kaldığı nezaretin köşesine attı elindeki torbayı. Hocanın elleri kelepçelendi dışarı çıkarıldı. Ve polis otosuna bindirildi. Hiç kimseden ses çıkmıyordu. Polis minibüsünde P..ç muzafferden başka iki polis daha vardı. Gözleri bağlandı ve araba hareket etti. Takriben bir buçuk iki kilometre kadar minibüs ilerledi ve o kuran kursu olarak yapılan binanın önünde durdu taşıt.
-Önün de basamaklar var dikkat et, dedi sağ koluna giren polis. Takriben 13-15 basmak çıktıktan sonra
–geldik düz yürü. Beş altı adımdan sonra kapı açıldı ve içeri girildi, ikinci bir kapıdan daha geçildi ve
–otur, diyen tok bir sesle, hoca oturdu. Solundaki polis gözlerini açtığında getirildiği oda koridoru gören camekan lı bir odaydı.
    İçeriden gelen böğürme seslerini andıran bağırmalara insan olanın dayanması mümkün değildi. Gençlerden birisi avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Ancak dayak ya da sopa sesi duyulmuyordu. Herhalde bunu psikolojik olarak diğerleri çözülsün diye bağırtıyorlar, diye düşünmeye başlamıştı ki hoca, bir sesle irkildi
–Nasıl olsa konuşacak deyyus, birkaç manyetodan sonra her şeyi anlatır. Hoca anlamıştı bu olay psikolojik bir olay değil çocuk manyetolu işkence aletine bağlanmış can acısıyla bağırıyor. Diye fikrini değiştirdi.
  O arada hocanın bulunduğu odadan görünen antreden emekleyerek geçen bir, iki ve üçüncü çocuk holün sonuna doğru geçmeye başladılar. Holün bir kenarında iri tuzlu bir kısım vardı, yürüyebilecek olanların bazılarını da o tuzlu kısımda bir ileri bir geri yürütüyorlardı. Ayakları kan toplamış çocukların ayaklarının patlaması sonucu iri tuzların rengi kan kırmızı olmuş çocuklar buna rağmen o tuzların üzerinde yürütülüyordu. Durmak isteyenlerin başında coplar patlıyordu. Başını kaldırıp etrafa bakanlarında başlarında coplar patlıyordu.
        Not: engellenmezse devam edecek. Mehmet KIZILASLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder